27 Nisan 2014 Pazar

Demokrasi

İlkokul dönemim. Hocamız demokrasinin ne kadar güzel bir yönetim şekli olduğunu anlatmamızı isteyen bir yazı yazmamızı istemişti. Biz de orman ne güzel ne güzeldir, tadında bir şeyler yazmıştık. Neler yazdığımı hatırlayamıyorum ama kendimi iyi şeyler yazmak için ne kadar kastığımı hatırlıyorum. Tabi o zaman pek anlam verememiştim bu zorlanmaya. İnsan demokrasiyi överken niye zorlanır lan?

Şimdi daha iyi anlıyorum neden o kadar zorlandığımı. Demokrasi dediğin şey aslında bir seçim özgürlüğünü gerektirir. Hatta günlük hayatta da bazen bu anlamda kullanırız bu kelimeyi öyle değil mi? Misal baban sana "ya ekmek almaya git, veya ekmeği ben alayım da sen de annene yardım et" dediği zaman sonuna da şunu ekler kimi zaman: "bak ben demokratik bir insanım". İşte o gün yazdığım yazıdaki temel sıkıntı da buydu herhalde. Seçim şansı bırakmamıştı ki hoca bana. Demokrasinin iyi bir yönetim olduğunu yazdırmak nedir lan bacak kadar çocuğa? İşte sevgili günlük, her fırsatta diyoruz ya bu millet neden ilerlemiyor diye. Tamam lan suratını ekşitme hemen, biliyorum her gün ortalama iki milyon üç yüz kırk iki bin kişi tarafından tartışılıyor bu. Ama sözümü bitirmeme izin ver gözünü seveyim. İşte diyorum ki geri kalmışlığımızın bizden kaynaklanan tek bir sebebi olsaydı eğer, ben işte bunun sebebinin bizim toplumun bu dayatmacı kafa yapısı olduğunu söylerdim. Demokrasi gibi dayatmaya karşı durması gereken bir rejimi bile dayatıyoruz insanlara, bundan daha manyak bir dayatmacılık şekli olabilir mi oğlum lan?

İşte bu dayatmacılık sinirimi bozmuştu galiba. Çünkü sonraki dönemlerde de demokrasiye yerli yersiz bir kin beslemeye başladım. O dönem başımızda Bülent Ecevit gibi demokratik bir lider vardı. Demokratik olmasına demokratikti ama adam çok güçsüz görünüyordu benim gözüme. İtalyanlar Abdullah Öcalan'ı bize vermeyi reddettiğinde istiyordum ki başbakan çıksın ağzına geleni söylesin. Ama olmuyordu işte. Çocuk aklımla Ecevit'e de demokrasiye de notunu vermiştim. İkisi de alabildiğine güçsüzdü. Belki de kuklaydılar bile. Emperyalist güçlerin (bu kelimeyi de o dönemlerde vatandaşlık dersi öğretmenimden öğrenmiştim) oyuncaklarıydılar belki de. O halde demokrasinin savunulacak nesi vardı ki? Önemli olan bizim iyi yönetilmemiz değil miydi? Becerikli ve milletini seven insanlar tarafından yönetiliyorsak bu adamın nasıl başa geçtiğinin ne önemi vardı ki? Yani benim anladığım şey oydu ki, demokrasi oldukça yavaş bir yönetim şekliydi. Bizim bu yavaşlıkla muasır medeniyetler seviyesine erişmemiz çok zordu. İşte sevgili günlük, çok sonradan öğrendim ki benim bacak kadar boyumla düştüğüm bu yanılgıya, bazı askerler de düşmüş zamanında. Şimdi biz o insanları yaptıkları darbe ile hatırlamaktayız. Daha da kötüsü, aynı kafa yapısını bugünün Akp seçmeninde de çok sıklıkla görebiliyoruz sevgili günlük. Eh ne diyelim, iyi ki sonradan bu düşüncem değişmiş.

Fazla kafa karıştırmaya gerek yok. Demokrasi kısaca halkın yönetimi demektir. Kelime anlamı da budur zaten. Ama nasıl yani? Halkın yönetimi de ne ola ki la? Aslında çok basit b'oğlum. Ama nedense bir kesim bunu inatla anlamamaya çalışıyor herhalde. Halk dediğin vatandaş. Normal vatandaş işte. Bürokrat Nedim bey, Şair Leyla Hanım, Çoban Hilmi, Ahmet, Ayşe, Fatma, hatta fahişelik yaparak para kazanan Okşan. Hah senin de aklına "dağdaki çobanla benim oyum bir mi" diyen Aysun Kayacı geldi di mi lan? Haklısın, işte o kadın da anlayamamış demokrasinin ne olduğunu. Veya anlamış da sindirememiş pek. Oğlum azıcık yaklaş da sana bir sır vereyim, hani şu "makarnacı, kömürcü" diye zevzek zevzek seçim muhabbeti yapanlar var ya; hah işte onlar da özümsemiş değiller demokrasiyi. Çünkü Tanrı'nın seçtiği kişi olduğunu düşündüğü için devletin başına çöreklenmekle, diğer insanlardan daha bilgili olduğunu düşündüğü için bir tek kendisinin oy kullanabileceğini ya da kendi oyunun daha değerli olduğunu düşünen adam arasında mantık olarak pek bir fark yoktur.

Peki bu halk nasıl yönetir ki ülkeyi? Haaa, işte zurnanın zırt dediği yer de orası be günlük. Hakikaten nasıl yönetir halk koskoca ülkeyi? Meclise 70 milyon insanı sokacak halimiz yok değil mi? E onun da kolayı var, halk temsilciler seçer kendi aralarında, bunlar halk adına karar verirler. 5 sene de bir de seçimleri tekrarlarız al sana on numara demokrasi.

Mi acaba? Bence o kadar basit değil. Keşke o kadar basit olsaydı. 550 vekil seçiyorsun panpa. Kaçını tanıyorsun? Kaçına bırak seni temsil etmeyi, senin kaderini tayin etmeyi; hırsızlık, yolsuzluk yapmayacağına kefil olacak kadar güvenebiliyorsun? Zeyid Aslan'ı seçenler mesela, çok mu seviyorlar ki onu? Vallaa ben adamı ne zaman haberlerde görsem ya birine tablet atmış, ya gazeteciye laf atmış. Eli dursa ağzı durmuyor adamın. Halk bu adamı çok mu beğeniyor? Biliyorum günlük, çok klişe bir şey söyledim. Seçtiğiniz adamları tanımıyorsunuz diyorum falan. Ama daha büyük bir sıkıntı var bak, oraya gelicem. Belki bu da klişe, ama önemli bir eleştiri. Bu seçtiğin adamlar senin çıkarlarını ve fikirlerini mi temsil edecek, yoksa partisininkileri mi? Seni temsil edecekse partilere ne gerek var ki? Herkes başına buyruk nasılsa. Peki her zaman partisinin genel düşüncelerini temsil edecekse o zaman bu vekillere ne ihtiyacımız var? Parti yöneticileri alsın yanına istediği adamları, aldıkları oy oranı kadar söz hakları olsun. Meclise bile gerek olmadan 40-50 kişiyle yönetsinler ülkeyi. Düşününce bu dediğim iki senaryonun arasında bir yerlerde olması gerektiği çok belli değil mi? Yani vekiller hem bir yandan partilerinin fikirlerine sadık kalmaya çalışmalı, bir yandan da temsil ettiği vatandaşın çıkarlarını da korumak zorunda. Mesela iktidar partisi gül üreticilerini ciddi şekilde sıkıntıya sokacak bir düzenlemeye gitmeye kalkışırsa, o partinin Isparta vekili buna karşı çıkabilmeli. Ama partisiyle her konuda ters düşüyorsa o zaman da o partiden aday olmamalı heralde?

Peki sevgili günlük, öyle bir lider düşün ki, bütün vekilleri parmağında oynatıyor. Senede çıkarttığı bir ton yasa, ya da düzenleme var. Bunlarda da halkın çıkarlarını değil de, kendi iktidarını sağlamlaştırmayı hedef alıyor. Düşün ki, bu lider halkın bu ihanetten haberdar olmasını da yine elde ettiği güç sayesinde engelleyebiliyor. Halkın yönetime müdahale etmesine, demokrasinin olmazsa olmazı olan check and balance sistemlerine yer bile bırakmıyor. En son da seçim zamanı, tıpkı bizim hocanın yaptığı gibi, hadi lan beni övün bakalım diyor. Halk da, eli mecbur, elindeki tek büyük seçeneği işaretleyip geçiyor. Düşününce olmayacak şey değil öyle değil mi? Özellikle de geçmişe ve bugüne baktığımızda? Şimdi burada demokrasi nerede? Sen de fark ettiysen eğer, demokrasi burada tıpkı üniversite yemekhanelerinde etli fasulye yemeği içerisindeki et miktarı seviyesinde. İsminde var olduğunu biliyorsun ama bir türlü bulamıyorsun. Eser miktarda yani, eheheh.

Gördüğün gibi günlük. Demokrasi dediğin şeyi yakalamak o kadar kolay değil. Demokrasi zaten kolay ve efektif bir yönetim şekli olduğu konusunda fazla destek görmez hiç bir zaman. Demokrasi alabildiğine yavaş, ama diğer rejimlerle kıyaslandığında da alabildiğine adil ve güçlü bir rejimdir. Adildir çünkü herkesin bir şekilde bu sürece dahil olmasını hedefler. Yani Aysu Kayacı'nın kafasındakinin aksine, dağdaki çobanın da, şehirdeki tüccarın da, kıçı kırık mankenin de çıkarlarının ve düşüncelerinin eşit derecede yönetime etki etmesini sağlamak ister.  Güçlüdür, çünkü meşruiyetini halktan alır. Yani üç beş adamın "bize bu yetkiyi tanrı verdi olm" demesi gibi bir durum söz konusu değildir. Bu yüzden Esad gibi, Saddam gibi, Hitler gibi adamlar bile göstermelik de olsa seçimler yapmışlardır.

İyi güzel de kardeşim, gerçekten böyle mi işliyor bu sistem. Hani dedik ya, herkesin çıkarlarının ve düşüncelerinin eşit temsil edilmesi diye... Öyle mi işliyor bu sistem gerçekten? Aslında Aysun hanım gibiler dağdaki çobanla oylarının aynı değerde olmasından rahatsız olacaklarına, bazı insanlarla oylarının eşit olmamasına içerlese daha mantıklı olur. Düşünsene sözlük, benim fikirlerimle ve çıkarlarımla Aydın Doğan'ın fikirleri ve düşünceleri eşit derecede mi etkiliyor acaba yönetimi? Ya da Fethullah Gülen'i düşün mesela. Ben tek başıma tek bir bireyim. Kimseyi etkileme gücüm yok. Belki annem, babam, amcam dayım filan. Üç beş arkadaşım. Benim tutup da Tayyip Erdoğan'la görüşüp ondan bir şeyler rica etme şansım yok. Diyelim ki bir ricada bulundum, karşılığında teklif edebileceğim fazla bir şey yok. Fethullah Gülen öyle mi mesela? Bir sözüyle yüz binlerce oy vaat edebilir başbakana ya da bir siyasetçiye. Aydın Doğan, tv kanalında olumlu haberler yapsa, ya da iktidarı kötü gösterecek bir haberi es geçse mesela, bunun iktidara ciddi katkısı olur. Bu sadece bizde mi böyle? Emin ol değil. Abd'de yapılan seçim araştırmalarında, insanların önemli bir kısmının -özellikle de kararsızların- Oprah Vinfriy, Corç Kluniy (artizlik olsun diye türkçe okunuşlarını yazdım) gibi ünlülerin fikirlerine bakarak oy kullandıkları ortaya konulmuş. O kaynağı bulabilirsem eklerim sonra. Ve bu adamlar bir yandan da şunu yapıyorlar mesela: http://www.haberturk.com/dunya/haber/741639-obamaya-para-yagiyor 

Abd'de kararsızların oyu oldukça belirleyici. Ve bu adamlar da kararsızların oylarında oldukça belirleyici. Düşünsene lan bizim ülkeyi kimin yöneteceğini Hülya Avşar'ın, Sezen Aksu'nun, Acun Ilıcalı'nın belirlediğini? Böyle demokrasi mi olur olm? O zaman Corç'u, Oprah'ı satın alan, ülkeyi de bir şekilde alır hacı dayı. Sen de demokrasi çoh güzel, siz de gelsenize diye Araplara çağrı yaparsın amk. Neresi demokrasi la bunun?

Diyeceğim o ki; demokrasinin ne kadar güzel bir yönetim olduğunu yazmadan önce,  demokrasinin nasıl bir yönetim olduğunu, demokrasinin ne kadarının mümkün olduğunu incelemek lazım günlük. Basit bir şey değil bu. Uyanık olmazsak, ki şu anda değiliz, bizi ne ara siktiklerini ruhumuz bile duymadan kucağımıza çocuğu tutuştururlar hacı, söyleyim sana. Hem kendi kendimizi yönetiyormuşuz gibi bir hisse kapılırken hem de ne olup ne bittiği hakkında hiç bir fikrimiz olmaz. Yani abisi tarafından eline boştaki kol verilip de oyunu kendisinin oynadığını zanneden küçük kardeş gibi aval aval ekrana bakarız, tıpkı şu anda olduğu gibi. Nasıl uyanık olucaz peki? Nasıl bozarız la bu oyunu? Onu da ilerleyen zamanlarda konuşuruz günlük.

Hadi şimdi yat zıbar... 

2 yorum:

  1. Güzel yazı olmuş emeğine sağlık. Keşke güncel meselelere daha fazla değinseymişsin ama olsun. Bu hali de fena olmamış. Umarım devamı gelir.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. yeri geldikçe güncel meselelere de giricem. şu sıralar çok revaçta olan komplo teorileri ile ilgili bir şeyler yazmayı düşünüyorum. ilginize teşekkürler!

      Sil